Cumartesi, Nisan 29, 2006

Rumuz 'Herhangi bir rumuz' : "Benim plan işler mi ?"

29 yaşındayım ve eğitimimle hiç ilgisi olmamasına rağmen endüstriyel tesislerde verimlilik artışı sağlanmasına (özetle; türk sanayicisinin ayağını “çinli pabucuna” sokmasına yardım etmek de diyebilirilz) yönelik çalışmalar yapan bir firmanın kurucu ortağıyım. Bu firmada 5 senedir ciddi emekler vererek sektörde iyi bir yer edinebildik (en azından artık çalışanların maaşlarını cebimden ödemek zorunda kalmıyorum!!). Bunları anlatarak başlamamın sebebi, kendime göre “yakacak gemilerimin” olduğunu belirtmek. Reklam yazarlığı konusunda, en hafif tabiri ile, salakça olarak nitelendirilebilecek bir özgüvene sahibim. Ancak işi gücü bırakıp “ben, bundan sonra, reklam yazarı olarak hayatımı kazanacağım” demek konusunda henüz aynı derecede özgüvene sahip değilim maalesef! Bu sebeple bir “ara çözüm” bulma ihtiyacı çerisineyim. Ara çözüm derken bilinç altımda yatan iş planı (kronolojik sıralama ile);

1- Tanıdık reklamcılar, ve/veya reklamcı arkadaşı olan tanıdıkların bir listesi yapılacak,
2- Bu liste içerisinden “beni sevme derecesi”, “zeki olduğuma inanma derecesi” kriterlerine göre bir sıralama yapılacak,
3- Üst sıradan başlayarak randevular ayarlanacak ve ilgili şahsa; bir reklam filminde freelance (ve tabi ki bedava) olarak çalışmak için ciddi bir istek duyuduğum, bu konuda bana yardımcı olabilirse fekladenin de fevkinde bir kıyak yapmış olacağı ifade edilecek,
4- Böyle bir şans yakalanınca (ki mutlaka yakalanacak, inanmazsam olmaz!!) ; çok düşünüp, çok yazılacak- yine düşünüp, yine yazılacak- yine düşünüp, yine yazılacak - yine düşünüp, yine yazılacak - yine düşünüp, yine yazılacak -…………………………………………………………
5- Ortaya çıkan fikir;
a) Yazdığım reklam ajanstakilerin yaptıklarının alayından daha iyi olacak ve dolayısıyla aynı işi birkaç kez daha yapma olasılığım ortaya çıkacak,
b) Bu konuda bünyemde bulunan özgüvenin gerçekten salakça olduğu kibar (veya kibar olmayan) bir dille tarafıma tebliğ edilecek. (tabi ki bu tebliğin gerçekliği ve samimiyeti sorgulanacak ve süzgeçten geçirilecek)

Sonuç : Her iki ihtimalle de bu iş için harcadığım vakte değer bir kazanım elde edilecek.

Cevaplama nezaketi gösterirseniz gerçekten mutlu olacağım sorularıma gelince;

1- Yukarıdaki iş planı gerçek hayatta işler mi?
2- Bir reklam yazarının düzgün türkçe kullanması mı, özgün fikirler üretebilmesi mi daha önemlidir? (Tercüme : Düzgün türkçe kullanımı ve imla hatalarına niye bu kadar önem veriyor sunuz?)
3- Bana bu ve benzeri fikirleri tartışabileceğimiz, benim için gerçekten çok keyifli ve faydalı olacak, bir tanışma fırsatı verirmisiniz? (Sorunun “pat” diye sorulmasının ardındaki felsefe; ”istemezsen alamazsın”. Bu yüzden sizden çok değerli vaktinizi talep etme konusundaki üslubumu cüretkar buluyorsanız, peşinen özür dilerim )


- - - - - - - - - - - - - -

Hmm ! Gösterdiğiniz ilgi ve güvene teşekkürler. Tersini söylemek isterdim ama planınız gerçek hayatta işlermiş gibi gelmiyor bana.

1. Ajanslar, reklamverenleriyle düzenli ilişki ve sürekli çalışma içinde fikir ve reklam üretirler. Çıkan işlerde, ajanslar kadar reklamverenlerin de katkısı veya karışımı-karşıması vardır. Freelance veya deneme işlerinde bunun olması mümkün değil.

Yani freelance yazarlıkla çıkabilecek işler belli türden işlerdir. Genellikle de ya küçük veya tek seferlik işler, ya da kadrolu yazar bulunduramayan küçük ajansların işleri olur ki onların geri çevrilme indeksi her zaman daha yüksektir.

Büyük ajansların işleri denemelere pek izin vermeyecek kadar yoğun ve zamana karşıdır. Reklamverenlerin bazen son dakikada iş verme veya alma sıkıntıları da buna eklenince, hayat, freelance birilerinden gelip gelmeyeceği belli olmayan fikirlere dayandırılamaz.

Sizin tabirinizle, ‘kıyak’ yapacak biri veya bir dostunuz çıkabilir tabii. O zaman bile, ne kadar çok düşünüp ne kadar çok yazarsanız yazın, deneyimli reklamcıların profesyonellik düzeyinde bir reklam fikrini ve işçiliğini çıkaracağınızın garantisi ne yazık ki yok. Çünkü iş, bir fikir çıkarıp kendi başına yazmakla bitmiyor ajanslarda. Fikri birileri çeşitli aşamalarda onaylıyor veya biçimlendiriyor. Yazıldıkça üzerinde düşünceler, eklemeler-çıkarmalar yapılıyor.

Bu işi, gemileri yakmayı düşünecek kadar düşünüyorsanız, Reklamcılık Vakfının Reklam Yazarlığı seminerleri oluyor, kendinizi orada deneyin asıl. Belki çok hayırlı (veya evetli !) olur.

2. Adı üzerinde : Reklam yazarı. Dil ve yazım konusunda titiz olmak zorunda. Benzetme yaparsak, bir doktorun tıp bilgisinde ve/veya bu bilgiyi uygulamasında ufak tefek sakarlıkları, özensizliği affedilebilir miydi ? Aya giden astronotların eline verilen yazılı talimatlarda ifade ve yazım hatası olsaydı ne olurdu sizce ? Sakın bana ama reklamla bu örnekler arasında fark var demeyin ! Sorun, öncelikle, ana dilinize ve yaptığınız işe özen gösterip göstermediğinizde. (Mesajınızda bir bölümü dikkatsizlik kazası, bir bölümü yazım özensizliğinden kaynaklanan hata var. Göndermeden okumak iyi olurdu. Sözünü ettiğiniz ‘kıyak’ şansını elde ederseniz, yazdıklarınıza daha dikkatle yaklaşırsanız, doğru ajansta ve doğru kişiyle karşı karşı kaldığınızı umarak, daha başarılı olursunuz derim.)

3. Fikirlerinizi özel olarak oturup tartışmak için ayırabileceğim zamanım yok, özür dilerim. Bu tür pek çok başvuru alıyorum ve takdir edersiniz ki hepsine zaman ayırmam mümkün değil.

Perşembe, Nisan 27, 2006

Rumuz 'Taner Şencan' : " A. Atıf Bir den başka bize bu konuda yol gösterecek duayen! kimse olamadı mı?"

Taner Şencan cevap yazmış :

Merhabalar,
Agop’un Kazı gibi derin derin düşünürken akşam oturup tam şu düşündüklerimi yazayım dediğim anda her şey zihnimden yine silinip gitti. Lanet olası sıkıcı bir günün ardından gelen neşeli bir akşamda, gün boyu aklıma gelen onlarca şey yazarken benden kaçıyor. Günü içinde bana sürekli sırnaşan onca düşünce, proje, tasarım, eleştiri her ne varsa akşam kalemi görür görmez, gözlerine sokarım kaygısı ile kayboldular. Balık hafızası var bende, delirmek işten değil. Sürekli beynime yetişmeye çalışıyorum. Hal böyleyken ben de en azından size bir şeyler yazmaya karar verdim ama hala kafamı toplamaya çalışıyorum. Eminim benim gibi bir çok yazar bozuntusunda da vardır bu sıkıntı. E tabi gün içinde işi gücü bırakmak da olmuyor . İşin garip taraflarından biri de şu ki; yazarken herşey tersten gidiyor bütün cümlelerimi yazdıktan sonra cümle yapılarını , hatta kavramları ve anlamları, çogu zaman cümlelerin kendilerini de sıralayışımı sürekli değiştirmek zorunda kalıyorum. En son söylemem gereken şey ilk başta aklıma geliyor ve sürekli kes/yapıştırlarla anlatmak istediklerimi daha anlaşılır kılmaya çalışıyorum. Bazı beyinlerin tümdengelim bazılarının da tümevarımla işlediğine dair bir şeyler okuduğumu hatırlıyorum, sebebini tam çözemedim ama bu her zaman böyle alıştım artık. Bu yüzden de bir edebiyatçı dostumun dediği gibi “Tek seferde doğru yaz”mayı başaramıyorum. Zira sürekli kendi kendimin editörlüğünü yapıyorum. (‘Derdim var’ a yazan bir arkadaşın dediği gibi yazar da yazarım ama. Anladığım kadarıyla siz kullanmayı pek sevmiyorsunuz ama ben burada bi şöyle yapacağım. Hatta birde :P yapıp ekleyeceğim bu ikincisi ne demekse... : )nın anlamını öğrendiğimde burada gülünecekten ziyade bu kelimeyi veya cümleyi gülerek yazıyorum anlamı kattığı -ya da ben öyle kullandığım- için hoşuma da gitmemiş değildi. Komedi serilerindeki kahkaha tufanına benzetiyorum. ) Piyango çarpar da : ) zengin olursam bir editörle anlaşacağım. Lakin benim sürekli bir editöre ihtiyacım var. O’da ya beni tamamen resetleyip format atıp düzeltecek ya da hem kendisi hem ben yıllarca harap olacağız. (Reset-format yazarken elim zor gitti gazabınızdan korktum ama şu anda aklıma Türkçe karşılığı gelmedi) Meyvelere ilişkin: Evet doğru hatırlıyorsunuz işim reklam değil ama hep yanımda ve içimde olsun istiyorum. Arayıp bulduğum bir fotoğraf üzerinde hafif hafif oynayarak yaptım. En azından “fikir fena değil” demeniz hoşuma gitti. Aslında bana görünüşü Elma’lıktı ama :) . Cevabınız da sunduğunuz taslağın ne anlatmaya çalıştığını anlamam ise en az 10 dakikamı aldı : ) (Bu gün : ) bunlardan çok yapacağım herhalde.) Zor anlaşır olması -ben ve benim gibileri de düşünerek- çok da iyi değil sanırım : )

Her neyse madde madde şu AA1 fenomenine geleyim. 1) Adamın tipi sinirime dokunuyor. 2) Sebebini tam olarak izah edemiyorum ama bu tipler ne yaparsa yapsın bana kendini sevdiremiyor. 3) Dediğiniz gibi tam zıp zıp. Bu, derinlikten ziyade, ne oldum delisi olmaktan kaynaklanıyor gibi 4) Bir de hafif. 5) Ve işin en trajik yanı Prof sıfatı onda, kuaförde hazırlanırken aceleyle ortaya çıktığı düğünde kafası mandallarla dolu haliyle oynayan bir gelinin başında ki çamaşır mandalı gibi duruyor. Ve bende hiç saygı uyandırmıyor. Takip edecek ve Siz’e yazdığım gibi paylaşacak birilerini sürekli arayıp bulamazken reklam konusunda uzman olarak O çıkıyordu karşıma 6) Bir ürün de olması gereken pozitif tutum sağlayan ne kadar özellik varsa AA1 ambalajında hepsi tam tersi.

Öğrencilik yıllarımda, Pazarlama-Satış departmanlarında çalışarak kariyerime başlamaya karar verdiğim zamanlarda ki, bu kararımı hala çok doğru bulurum, satışta çalışıyorsan deyim yerindeyse ‘yırtık’ olmak lazım fikri yaygındı bizde. Yaygın değil kat’iydi. Çalışmaya başladık ; sonra sonra farkettiğim şeyse bunun aslında büyük bir yanılgı olduğuydu. İşini dürüst ve istikrarlı yapan güler yüzlü elemanın kalıcı başarıya daha yakın olduğu, su götürmez gerçeğini, neden sonra anladım ve anladık. Takdir edersiniz ki aslında sanatsal bir perspektifi , ince, zarif bir bakışı gerektiren “Cin fikir”de olduğu gibi bizde ki haliyle bunun bir uyanıklık ve yamanlık olduğu yanılgısı yine akademide aldığımız eğitimin bir sonucuydu. O ve Onun gibi ‘Zavallı Akademisyen’ ler de hala derslerde çocuklara bunun böyle olduğunu anlatıyor.

Saygılarımla,
Taner ŞENCAN


- - - - - - - - - -

Hmm !

1) Kendinize küçük bir not defteri alın. Gündüz üşüşen fikirlerinizi akşam için not alın.

2) 'Herşey'leri, 'her şey' diye yazmalısınız. Noktalardan, virgüllerden sonraki boşluk sayılarınıza dikkat.

Okura not : Yazıda geçen : )'ler gülen surat, :P ise dilini çıkaran surat.

Pazartesi, Nisan 24, 2006

Rumuz 'Taner Şencan' : " A. Atıf Bir den başka bize bu konuda yol gösterecek duayen! kimse olamadı mı?"

Verdiğimiz bütün kararların ve en anisinin bile, ve bu kararlara bağlı başarılarımızın altında, başında ve sonunda “derin ve sistematik, etekleri yapışık iki süpürge” formlu çok kutsal bir iki nedenden temelli, hislerimiz yattığını düşünürken yanılıyor muyum? Neden insanları sürekli kalıplara modellere oturtmaya çalışıyoruz.? Örneğin reklamcı veya modacı ise marjinal mi giyinir ve hep öylemi davranır? Mühendisse daha sistematik ve klasik midir? Öğretmense şöyledir böyledir mi? Bu sadece halk olarak bizim özelliğimiz midir? Sadece meslek ve giyim tercihi olarak değil de daha başka bir çok şeyde yaptığımız şeyler sadece genellemeye ve bir modele oturtma çalışmaları mıdır? Bu neden sürekli yapılır? Tüm bunlar insanları sosyal düzene mi yoksa kapitalin gücüne oturtma çalışmalarımıdır? Öyle ucuz mu marjinal olmak, sıra dışı olmak böyle basit mi? En sıradan denilecek insan bile bana bu yazıyı yazmadan röportajını okuduğum Ali Taran dan daha sıra dışı geliyor bana. “Nasıl böylesine ucuz böylesine sıradan ve kanaatkar bir hayat yaşıyor bu insanlar…” dediğim marjinalin ta kendisi öyle çok insan ve şaşırtıcı hayatlar biliyorum ki… Biz, aslında çok olağan yollardan gelen çok basit ve kutsal temellere dayanan bütün başarıları -hem anlatırken hem dinlerken- mistikleştirmeye mi çalışıyoruz. Yoksa bunlar ucuz başarılar mı? “Sistem bu” ya uyacaksın ya da yok olacaksın mı? Kendimizi yada anlatırken hikayemizi, başarının inanılmazlığına, sıra dışılığına ve zorluğuna çok mu inandırıyoruz ki başarının en temel iki nedeni –çalışma ve ısrar etme- o kadar detayın arasında kayboluyor ve artık bize sıradan geliyor. Yoksa ben mi yanılıyorum. Zira konu “Bana başka şey söyle” lere geliyor. Sonuç olarak uzun hikayemizin sonunda “Ben hiç okumam film de seyretmem ama yaratırım, yazarım, çünkü çok zekiyim ve de marjinalim ” gibi saçma sapan şaşırtıcı bir sona varıyoruz. Herhangi bir konuda sadece çok çalışıp ısrar ettikten sonra, ne derece akıllı ve cin davrandığımız ve şansımız mı başarımızın büyüklüğüne ve paraya dönüşmesine sebep oluyor? Ve ülkemizde başarı piyango gibi mi vuruyor insana, çarpıyor mu yani? Başarılı insanın bir piyangodan çok fazla bilet aldığını mı anlıyoruz? Örneğin reklam konusun da akıllı bıdık A. Atıf Bir den başka bize bu konuda yol gösterecek duayen! kimse olamadı mı? Yoksa sizler mi tembel davrandınız? Opera sanatçılarının pop söylediği zaman halihazırda popçuların bile ağzı açık seyretmeleri gibi doğrusunu O mu yapıyor? Gerçek iyileri neden televizyonda – hiç denecek kadar az görürüken gazetelerde de nadiren mi görebiliyoruz? Yoksa hepsi bu mu ve yanlış mı gösteriliyorlar ? Belki tamamen şans eseri belki de tesadüfen sizinle tanışmasam bana kimse bu konuda danışmanlık hocalık yapamayacak mıydı? Siyaset ekonomi magazin vs vs le ilgili olarak yazılı ve görsel basında gördüğüm her şeyin bana çoğu zaman bir tiyatro oyunu gibi gelmesi normal mi? Türkiye’de siz ve sizin gibilere hep kelaynak mı denecek? Ve bir gün soyunuz tükenecek mi? Dinlediğimiz başarı öykülerinin altında anlatılan onlarca yüzlerce şeyse aslında kişisel tercihler ve zevkler, magazine edilmiş bir kısım hikayeden ibaret, sap saman formlu bir süpürgeden başka bir şey değil mi yoksa? Sonuca giden başarıya giden esas yol, esas süpürge ortada yok mu, ya da böyle yapmak başarıyı daha mı gizemli kılıyor? Yoksa her şeyin aslında çok basit temelleri olduğunu anlamamız için kafamızı dağıtmak için mi böyle konuşuyorlar? Bana çok soru sormuşsun diyorsanız boş verin cevap vermeyin ben içimi dökmüş olayım. Annem komşudan bişey gelirse tabak boş gitmez diye öğretmişti bize. Ben de yemek yapamadığım için meyve gönderirdim. Size Sigara içenler kulübü için hazırladığım tasarımı iki haliyle gönderiyordum dayanamayıp yanına kustum .
Eleştirileriniz için şimdiden teşekkürler.
En derin saygılarımla,





--------

İçinizi döktüğünüz, soluksuz uzun yazı (kusu?) için teşekkürler. Soru işaretleri var ama, cümleler soru değil sanki. Cevapları içinde gibi.

Bir genelleme olarak yazmışsınız ama söyleyeyim, reklamlar ve reklamcılık konusunda ben kendi hesabıma hiç ve asla tembel davranmadım. Beni hiç sevmeyenler bile, sanırım, hiç değilse buna katılırlar.

AA1 için bugünkü Akşam gazetesinde (http://www.akşam.com.tr) Oray Eğin'in yazısını okumanızı öneririm. Reklam Yazarlarının Ortak Defteri'ne de koydum (http://ortakdefter.blogspot.com).

TAPDK için koyduğunuz meyvelere gelince, Hmm !

1) Emeğinize saygı duyarım. Üşenmemiş düşünmüş, oturup yapmışsınız. Teşekkürler.
2) Uygulamanız teknik bakımdan iyi değil, ama siz tasarımcı veya reklamcı değilsiniz herhalde, sizi uygulamadan ötürü eleştirecek değilim. Önemli olan fikirdir, o da fena değil. Fikirlerinizi illa böyle gelişmiş araçlar kullanarak anlatmanız bile şart değil, en basit taslaklar bile bazen bir fikri en iyi biçimde anlatır. Bkz.

Pazar, Nisan 09, 2006

Rumuz 'K' : "Kimse kabul etmezse deneyimi nasıl kazanacağız ?"

Ben büyük bir ajansta yaptığım 5 aylık metin yazarlığı stajım dışında, iletişimin farklı alanlarında başka stajlar da yaptım. Maalesef bütün bu stajların reklam yazarlığında yetersiz olduğunu da biliyorum ve kabul ediyorum. Üniversiteden yeni mezun oldum ve sıfırdan başlamam gerektiğini anlıyorum ama öğrenciyken yaşadığım "stajyer sadece ayak işlerini yapar" zihniyetinden çok çektiğim için yine stajyer olarak başlamaya korkuyorum. Sizce ne yapmam gerekir? Yani metin yazarı olmak isteyen biri olarak stajyerlikten başlamam gerekiyorsa, tabiiki yine staj yaparım ama nasıl bir araştırma yapmam lazım, para almasam bile bu yerin nasıl gerçekten birşeyler öğrenebileceğim bir yer olduğunu bileceğim. Deneyim deneyim deniyor ama kimse kabul etmezse nasıl deneyim sahibi olacağız. Staj için çok küçük bir ajansta mı başlamak lazım, deneyim bu şekilde mi kazanılır ?

------

Ed McCabe reklam için ‘hamamböceği moteli’ diyor. Hani şu evlerde köşe bucak konan plastik böcek yakalayıcılar var ya, onlardan söz ediyor. “Check in yapabilirsiniz, ama asla check out edemezsiniz.”

Şu anda ne iş yapıyorsunuz, yapıyor musunuz bilmiyorum. Para durumunuz iyi mi bilmiyorum. Bakmak zorunda olduğunuz kişiler var mı bilmiyorum. Cevaplarınız ne olursa olsun, bir şeyleri bırakıp, başka zorlukları göze alıp, reklam sevdası peşine düşmek için yakıcı bir aşk duyuyor olmak gerek. Yalnız, ayrı yazılması gereken bir ki’yi, birşeyler'i bitişik yazmışsınız ki, bir yazar veya yazarlık talibi için affedilemez şeylerden yazım özensizliği... Aman dikkat !

Birileri ne pahasına olursa olsun staj adı altında çalışmaya razı olduğu sürece birileri de bunu suistimal edecek. 5 ay staj mı olur ? Sizi boğaz tokluğuna, yani anayasaya aykırı ‘angarya’ tanımı içinde çalıştırmışlar resmen. (Buna rağmen hâlâ reklam yazarı olmayı düşlüyorsanız, Ed McCabe’in benzetmesi hiç de yanlış değil.) İşte bu nedenle küçük ajanslar sizi daha çabuk kabul edebilirler. Ama oralarda ne öğrenilir bilmem. Büyük ajansların ise staj taleplerinden başı – gözü dönmüştür. Zor seçerler, seçmek istemezler, vb. Bütün bunlar yerine, Reklamcılık Vakfının Yazokuluna gitmeyi planlasanız, kendinizi orada birilerine gösterip, öyle bir yerlere girmeye baksanız daha anlamlı bir iş yapmış olursunuz bence. Yazokulu da ucuz değil ne yazık ki. Yani parayı üste vermek gerekiyor. Ama, işte...

Metin yazarı olmak için yazmadan duramaz biri olmak gerek. Öyle misiniz ? Umarım diploma zoruyla reklam yazarı olmak gerektiği sonucunu çıkarmamışsınızdır. Öyleyse, yazı yazmak size azap gibi gelebilir. Stajlarınızda görmüşsünüzdür, reklamcılık, sadece fikir ‘bulmak’ filan değil zira. Yazarlık da aslında ağır işçilik.

"Yine staj yaparım ama nasıl bir araştırma yapmam lazım, para almasam bile bu yerin nasıl gerçekten birşeyler öğrenebileceğim bir yer olduğunu [nasıl] bileceğim [?]" diye okuduğum cümlenizin gerçekte tam ve kesin bir cevabı yok ama şunları sıralayayım yine de :

1. Önceliği mümkün olduğunda Reklamcılar Derneği üyesi ajanslara vermeye çalışın
2. Reklam sektöründe adı geçen birileri orada çalışıyor mu önceden saptamaya bakın, onlara doğrudan ulaşabiliyor musunuz, bir deneyin.
3. Size ne önerdiklerine dikkat edin : Ebedî stajyerlik kokusu aldığnız yerlerde durmayın
4. Koşullarınız, ihtiyacınızı siz söyleyin. Bakalım tavırları ne oluyor
5. Reklamcılar Derneğine yazın, staj konusunda yardımcı olup olamayacaklarını öğrenin.
6. İnsan Kaynakları eklerindeki ilanları izleyin. Belli bir kurumsal tadı olanlara, koşullara uymasanız bile bunu dürüstçe belirterek yazın. Çalışmayı önerin.

Bütün bu dediklerim derdinize ne çare olur, olur mu bilmiyorum. Öncelikle sizin bir görüş sahibi olmanız daha doğru. İyi düşünün.